28 Kasım 2010 Pazar

yağsın yağmurlar.

 Onüçkasım'da
Haydarpaşa'daydım.
İlk gidişim,
ilk görüşümdü.
Serinlikteydi.
Hava da güneşliydi.
Her şey çok güzeldi.





Bugün
yirmisekizkasım.
Haydarpaşa'dayım.
İkinci görüşüm.
Bu kez,
gözlerimi kapatıp gittim.
Yangınlarda şimdi.
Hava bulutlu.
Her şey çok sıkıcı.





hayalime arkadaş.


 
Birisiyle tanıştım.
Amasra'ya otostopla gitmek istediğimden fakat yalnız başıma bunu yapamayacağımdan bahsettim.

-Ben gelirim seninle,dedi.

Gözlerim kocaman açıldı.Çok mutlu oldum. Onun hayali de bisikletle rotasını belirlediği bir yere gitmekmiş fakat arkadaş bulamıyormuş.

-Ben gelirim seninle,dedim.

Gözleri kocaman açıldı.Çok mutlu oldu.Nisan sonuna anlaştık. Zamanı gelince birbirimizi buluruz,unutma ama bak,sakın ha! vb. tembihlemeler de yaptık.
Şimdi sıra dünyada. Nisan sonuna kadar bir aksilik çıkarmayıp durmadan dönmeli.

İllüstrasyon-Sadi Güran

öpsün.

 Parmak uçlarımı
 Dizlerimin arkasını
 Ayaklarımın altını
 Dirseklerimi
 Koltukaltımı
 Gözlerimi
 Bir de saçımın her telini öpsün. Beni çok sevsin.


 >buradayım<

27 Kasım 2010 Cumartesi

kendi kendime sesleniş.

>Sadi Güran< 

Seni seviyorum.

benzerim.

















Bant dergisi 62'den bir sayfa-Sadi Güran.

yaşlı ben.



Bence bu,
benim gelecekteki halimin portresi. 
Gözlük eksik bir tek.
Her şey tamam değilse.









Charlotte Rampling portre-Sadi Güran.

ana yüreği.

Uzaylıların varlığına ve bir gün dünyamıza gelip onlara ait olan insanları alacaklarına inanan biriyle tanışmıştım. Üstelik dünyaya ait olmadığını da düşünüyordu. Eğer uzaylılar gelirse onu da alacaklardı. Çünkü asıl ailesi onlardı,burdakiler değil. Aradan bilemiyorum ne kadar zaman geçti,o insanla bir daha konuşma fırsatım olmadı. Çok aradım. Bulamadım.

Ailesi onu gelip almış olmalı. Ana yüreği bu. Uzaylı da olsa anne yani sonuçta. Gelmiştir. Almıştır.

-Anneler çocukları için her şeyi yaparlar.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Özür.

Rüyamda ip atlıyordum ve fonda >bu şarkı< çalıyordu.

Kış tam gelemedi. Geliyorsa gelsin. Gelmiyorsa ebediyen kalsın orda. Sevmiyorum ben. Baharı bekletiyor. Ben de baharı bekliyorum. Hayatım boyunca çok bekledim ben. çok özledim falan da. Şimdi de geldim kış'a kızıyorum. Kabak ona patladı. Kış,senden özür diliyorum ama sen de gel artık be!

Teşekkür.

Bugün yeni bir hayal edindim. İşte bu:
Amasra!

Bütün gün hayalini kurdum da kurdum. Deli gibi de mutlu oldum. Hala da mutluyum. Beni mutlu ettiği için Amasra'nın hayaline teşekkür eder ve gerçeğini öperim.

23 Kasım 2010 Salı

20 Kasım 2010 Cumartesi

Mahjong.

Bi' oyun var. Mahjong. Adı bu. Bilen bilir. Bilmeyen de "aman ne oyun lan bu ne" der. Ben çok seviyorum. Ama yalnızca internet ortamında bi' yerdekini ve bi' tanesini. Yani o başka benim için.
Oyunun müziğiyse tam bi' meditasyon. Ötesi yok. Çok sinirlenince oynanmaz da ne bilim işte çok sıkılınca falan oynanır. Müzik baya bi mayıştırıyor. Sıkıntı falan unutuyor insan. Oyundan daha çok müzikten etkilendiğim nasıl da belli oldu.

>Bu oyun işte<

Mary&Max.



Mary'nin ve Max'in arkadaşı olmak isterdim.
Beğendiğim filmleri çok kıskanırım. Öyle ulu orta konuşup tavsiye etmem. Sanki bi' başkası izlerse benden daha çok sevicekmiş de filmdeki karakterlerin haberi olucakmış,hissi var bende. Ama sanki yani. -sankiden biraz fazla olabilir,tamam.- Bu film başka. Gerçekten. Laf olsun diye değil. Başka yani. İzlenmeli. Tabi kimse benden daha fazla sevemez. O ayrı. Sevmeyin yani. Bozuşuruz.

19 Kasım 2010 Cuma

zaman.

Kardeşim büyümüş. Arabada dizime yattığı zaman anladım. Önceden bacaklarını kıvırdığında sığardı..

7 Kasım 2010 Pazar

Başımıza her an her şey gelebilir!

-Binanın tüm katlarında,aynı yerde tuvalet olması özellikle klozetlerin aynı hizada olması beni korkutuyor. Tuvalete girince hemen uzaklaşmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Çünkü ~ya tavan çökerse ve üstümdeki klozet tepeme düşerse üstelik o an orda da insan varsa ve yetmezmiş gibi bi de bi alt kata düşersek üstelik alt katta da insan varsa,kaşar/köfte/marul/domates vb. şeylerin ekmek arası oluşu durumuna düşersem!~ düşüncesi var bende. Çok fena çok.

-Duştayken o suyun aktığı delik var ya,heh işte! oradan döne döne akan su da beni ürkütüyor.ya da o delik. tam ayıramıyorum. Sanki beni içine çekicekmiş gibi! Çok korkunç değil mi?!

~Banyo,tuvalet falan buralar hiç güvenli yerler değil.Hiç!

ben böyleyim.

-Yatakta sırtüstü uyumaktan hoşlanmakla,yüzüstü uyumaktan hoşlanmak farklıdır. Ben ikisinden de hoşlanıyorum,ama çoğu zaman yan yatarım.

-Mandalina çekirdeği olmak istemezdim. Çekirdekli mandalina sevmeyen bi' yığın insan var ne de olsa. Karpuz çekirdeği olmak isterdim ama. Nasılsa çekirdeksiz gibi bi' alternatifi yok. Bana mecbur olurlardı o zaman. Sevmeseler bile reddedemezlerdi. Yeterince reddedildim zaten. Mandalina çekirdeği olursam buna dayanamayabilirim. O derece.

-Çok çikolata yememe rağmen hala tatlı olamadım.

merhaba.

"Merhaba" Farsça kökenli olup "benden size zarar gelmez" anlamına geliyormuş.

-Merhaba!

kaos kuramı.

Bende kelebek etkisi:
Özlem,dayanılcak gibi değil benim için. Çok özleyince iştahım kaçar. O zaman pek yemek yiyemem. Sonra bayılırım.-ki hiç acımam bayılırım açlıktan-  10sn içinde ayılamazsam beynimde kalıcı hasar meydana gelir. Özlediğim insan da üzülür,onu özledim diye olduğu için. Ben de benim yüzümden üzülsün istemem. Özlediğimi düşündüğümden yani. Özetle,çok özletmesin,yakınımda olsun falan.

-Düşünceli bencilim.

5 Kasım 2010 Cuma

Bu gece.

Bu gece,hafif.
Bu gece,cüretkar.
Bu gece,fazlaca davetkar.
Bu gece,hızlı.
Bu gece,kelimeli cümleli.
             susmalı değil. Bakışmalı,hiç değil.

sevgi.

Bi zamanlar sevdiğim birinin aldığı yün çoraplar artık ısıtmıyor ayaklarımı.
Aslında hiç ısıtmıyormuş. Sıcacık tutamıyormuş ayaklarımı.
Terletip,soğutuyormuş falan. Götlük yapıyormuş da ben hiç anlamıyormuşum sanki ya da anlıyormuşum da anlamazlıktan geliyormuşum.

~İşte sevgi,böyle katlanmalı bişey. Kör gibi de,diyorlar hem. Mal bu sevgi. Terletip,soğutuyor bendeki yün çoraplar gibi. 

Sevginin tanımı: "İnsanı bir şeye ya da bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur." demişler yine de. Öyle olsun bakalım.

3 Kasım 2010 Çarşamba

yunanlılar değil yunanlar.

Hera,kocası Zeus'un nymphelerden biriyle düşüp kalktığından kuşkulanır.Öğrenmek için koruluğa nymphelerin olduğu yere gider. -nymphe:dağ perisi gibi bişi- Koruda güzel Ekho,arkadaşlarıyla oturmuş konuşuyordur. Hera'nın geldiğini sezen nympheler kaçışmaya başlarlar. Yalnız Ekho kalır. Hera da olsa olsa bu güzel peridir Zeus'un fingirdediği diye düşünür. Sonra dilden dile dolanan haksızlığını kullanarak Ekho'yu cezalandırır. Ekho,artık konuşamayacaktır. Kendinden önce kim konuştuysa onun son kelimesini tekrarlayacaktır. Ekho'ya zor gelir bu. Bigün sevdiceği Narkissos'u görür ve fırsat bu fırsat karşısına çıkar fakat konuşamaz. Narkissos kaçar gider. Ekho da bu olaydan sonra kendini mağaralara vurur. Oralarda yaşar. Hala da oralardadır. Kim yüksek sesle bir şey söylese sonunu tekrarlar.

-İşte böyle. Yunanlar hüsn-ü talil'de bi numara.

Regl.

>burdan unutalım içimiz yana yana< 

“Birine gününün nasıl geçtiğini sorduğunda
bunu sormanın sebebi kendi gününü anlatmak istemendir. Birine aşık
olmanın sebebi, onun sana aşık olmasını istemen.”
 

                                                                  -Chuck Palahniuk

 

~Bugün çok duygusalım.Buhranlarda falan da olabilirim. Çok sıkıcıyım da hem.Şöyle de bişeyim var; İstanbul sokaklarında sabahlamak istiyorum. Botlarım,kocaman montum,boş bi bank,bikaç kedi köpek falan.Biraz alkol kanıma karışmış da olabilir.Burnum soğuktan donmuştur da. Öyle işte. Aslında içim yana yana unutma durumunda değilim şu an. Metrisin önündeyim Edip Akbayram'la.. Neyse nokta

 

-Günün nasıl geçti ?