31 Aralık 2010 Cuma

git ve gelme Aralık.

Bu geceyi yalnız geçiren ve odadan çıkmayan kızlar için olağandışı bir uygulama da kaldığım kız öğrenci yurdundan geldi.

-Elektriği sık sık kesintiye uğratmak!

Odanın ortasında aralık ayını uyuz edecek kadar çıplak bir halde dans ediyorum.Ara sıra ışık sönüyor ve tekrar yanıyor. Bira almayı düşünmüştüm. Ortama da uyarmış. Keşke alsaydım.Geç değil;ama dışarı çıkarsam ışığa doğru yürürüm. Sonra ışık gözlerimi aldığında karşımdaki ilk karartıya sarılırım. Birayı falan unuturum. Yalnız olduğumu da.. Ama dışarısı çok soğuk ve kalın giyinmekten hoşlanmıyorum.

Şimdi, işin kötü yanı kitap okuyup şu odadan çıkamıyorum. Hayal kursam da çıkamıyorum. Çünkü üzüyor hayallerim bu gece. Odaya tıkıldım.

Tanıdığım herkes bu gece sevdiği insanlarla birlikte olmasa bu kadar yalnız hissetmezdim.

Ah şu özel günler..
Ah şu elektrik..
Ah sevdiğim insanlar..

~Hoşça kal Aralık. Git ve gelme. Zaten kışı sevmem. Bir de son'ları,veda'ları ve kalın giyinme'leri.

28 Aralık 2010 Salı

ve fizy de..

"Kullanıcıların şarkıları indirmeden sadece ismini yazarak bulup dinlediği bir nevi istek parça güdümlü internet şarkı kütüphanesi görevi gören fizy artık Türkiye'de yasak.
Eylül ayında Youtube'un en büyük rakiplerinden video paylaşım sitesi Vimeo'ya erişim engellemesinden sonra fizy de yasaklı siteler listesine girmiş bulunuyor."

Fizy dedi ki:
-we will be back.

>fizy'nin kurucusundan açıklama<

27 Aralık 2010 Pazartesi

eksik.

"Eksik" kelimesi var bir de. Her türlü ortama uyum sağlar. Görevini iyi yapar falan.

-Burda eksik bir şey var. x'i almayı unuttum.
-Sen,eksiksin hayatımda.
-Bi' sen eksiktin.
-Bu ödev eksik olmuş.Tamamla öyle getir yavrum.
-Sende bir şey eksik sanki. Öyle hissettim.

Keşke hiç eksik bir şey olmasa. Her şey tam olsa. Eksiklik kek yaparken kabartma tozunun olmayışı gibi olsa hep. Hep ama.

>Eksik bir şey<

öyle.

"Sana bakarken gözlerimi kapasam karanlıkta kalırsın.Haberin var mı?"
                                                                       -Latife Tekin.

26 Aralık 2010 Pazar

24 Aralık 2010 Cuma

ithafen.

>eşliğinde<

Edepsiz olan bizdik o gece. Edep yerlerimiz edepliydi,ve biz ayıp ettik. Biz edep yerlerimize ayıp ederek başladık birbirimizin hayatına girmeye.
Votkanın hiç suçu yoktu. Votka,her zamanki votkaydı. Biz,her zamanki biz değildik. Maymun kafesinden farksızdı otel odası. Fındık fıstık atıp iştahımızı kabartmıştık,ve maymun kadar iştahlıydık. Odanın suçu yoktu. Öyle ya,maymundan evrimleştiği söylenen yine bizdik. Belki haklı çıkardık dine sığınmayan bilim adamlarını. Biz,yaratıcıya inanırdık. Ona da ayıp ettik. Konuşa konuşa anlaşırdık;çünkü koklaşa koklaşa anlaşmaktan korkardık. Bu yüzdendi ağızlardaki balık,sigara ve alkol kokusu. Tat da koku kadar kötüydü. Lezzete önem verdiğimi o zaman öğrendin. Yine de sigara tadı senin ağzında çekici gelirdi. Bunu bile bile çiğnerdin o naneli sakızı. Açılan nefesine kokumu çekerdin. Bazen ben sigara gibiydim,sen alkol. Onlardan tek farkımız birbirimize zarar vermeyişimizdi.Ben hep sarhoş olmaktan korkardım,ne kadar istesem de. Sen,ciğerlerini pek önemsemezdin. Korkmazdın da. Önemsemezdin ve korkmazdın işte. Yine de fazla nefes çekmezdin benden. Hep saygılıydın. Bunu o zaman öğrendim.
Ben inatçıydım,sen anlayışlı.
Ben seni severdim,sen beni.

21 Aralık 2010 Salı

O'na aynen şöyle söyledim.


-ben balık sevmem.
kişisel not: seninleyken balık ekmek yiyesim geliyor.
kişisel kişisel not: üstelik lezzetli bile geliyor.
kişisel kişisel kişisel not: canım balık ekmek istedi.
kişisel kişisel kişisel kişisel not: bi üst notta sen yanımda olaydın da balık ekmek yiyeydik dedim dolaylı yoldan.

16 Aralık 2010 Perşembe

çıktı.geldi.

 

Rüyamda gördüğüm 'beyaz uçurtma'nın anlamını,
"yakın zamanda sevgilinin yanına gelmesi" 
olarak yorumlamıştı. 
Gülümsemiştim. 
Sonra çıktı.
Geldi. 
Bazen rüyalar gerçek olur. 
Bu sizin elinizdedir  
ya da
o'nun.

heyecan.

"kalp ritmimi bozacakmış hissi yaşatıyor." dedi biri.
Aynen öyle. Bende şöyle de oluyor; mide bulantısı,ağladım ağlayacağım hissi,uyuyamama ve bazen de coşku. Heyecan arada bir uğrar ve ebesini beller insanın. Bir şekilde uçlarda hisler yaşatır. Terletir de. Heyecan,ürkütücü; çünkü heyecandan ölünebilir. Böyle de bir şey var.

~Çişin gelir gibi olur,ama gelen başkasıdır.

14 Aralık 2010 Salı

ama kardeşler iyidir.

O doğduğunda "benimle ilgilenin","artık beni sevmiyorsunuz","onu sevmiyorum işte" vb kıskançlık triplerine girmedim. Çünkü ailem öyle hissettirmemişti ve ben sevecen bi' çocuktum. Bana büyüyünceye kadar imrendi. Hayran kaldı. Sonra büyüdü. Benim büyürken yapamadığım birçok şeyi yaptı büyürken. Kıskandım. Ama çaktırmadım. Laf arasında annemle babama "ben onun yaşındayken.." li cümleler kurdum. Çünkü imrendim. Ama kıskançlıktı o yani. Ona da inceden dokundurdum. Kıskandığımı anlamadı. Çünkü anlasın istemedim. Üzülüyordu öyle olunca. Tıpki benim de önceden o beni kıskandığında üzüldüğüm gibi. Resmen rolleri değiştik.
Şimdi hayran hayran bakıyorum. Arada bir kıskanıyorum. Daha çok seviyorum gün geçtikçe.

V for love.

<-- İşte tam olarak böyle oldu.

Bir gün, V maskesiyle aniden beliriverdi hayatımda. 
Sonradan işte. 
Sonra ben çok sevdim onu.




"sana hiç dokunmasam, öpmesem, bilmesem hatta tanımasam bile seni seviyorum."

10 Aralık 2010 Cuma

farkettim.

Dilediğim zaman canımın istediğini yiyememe durumum var yurt ortamında.-doğal olarak.- Birkaç gün için arkadaşımın evine ev hayatı yaşamaya geldim. Ev. Ev yani. Benim için farklı ülkeye gitmek gibi bir şey şu durumda. Feci güzel.

"Ne yesek ki?" diye sorduğunda,
-sucuklu yumurta yiyelim! dedim. Hemen yaptık,yedik.

Ertesi gün sabah yine aynı muhabbet oldu. Ben yine aynı cevabı verdim. Bu cevabım üzerine evdeki küçük arkadaşım şöyle dedi:

-Antalya'da insanlar her gün sucuklu yumurta mı yerler?
"Oha! ne alaka? o nerden çıktı ki?" dedim.
-Dün de sucuklu yumurta yemek istedin Nisa Abla,diye yapıştırdı. 

O kadar özlemişim lan. O zaman farkettim,değilse yurtta hiç aklıma bile gelmiyor.Canım istemiyor falan.

Arkadaşımın babası arabasıyla evlerine kadar bizi getirdiğinde mesela.Babamı özlediğimi farkettim.Kardeşiyle resim çizerken kardeşimi özlediğimi,hatta bir tane daha kardeşim olsun istediğimi farkettim. Annesiyle telefonda konuştuğumda da,annemi özlediğimi.."Çamaşırları topladınız mı Nisacım. Dolapta o var şu da var. Sizi seviyorum."

28 Kasım 2010 Pazar

yağsın yağmurlar.

 Onüçkasım'da
Haydarpaşa'daydım.
İlk gidişim,
ilk görüşümdü.
Serinlikteydi.
Hava da güneşliydi.
Her şey çok güzeldi.





Bugün
yirmisekizkasım.
Haydarpaşa'dayım.
İkinci görüşüm.
Bu kez,
gözlerimi kapatıp gittim.
Yangınlarda şimdi.
Hava bulutlu.
Her şey çok sıkıcı.





hayalime arkadaş.


 
Birisiyle tanıştım.
Amasra'ya otostopla gitmek istediğimden fakat yalnız başıma bunu yapamayacağımdan bahsettim.

-Ben gelirim seninle,dedi.

Gözlerim kocaman açıldı.Çok mutlu oldum. Onun hayali de bisikletle rotasını belirlediği bir yere gitmekmiş fakat arkadaş bulamıyormuş.

-Ben gelirim seninle,dedim.

Gözleri kocaman açıldı.Çok mutlu oldu.Nisan sonuna anlaştık. Zamanı gelince birbirimizi buluruz,unutma ama bak,sakın ha! vb. tembihlemeler de yaptık.
Şimdi sıra dünyada. Nisan sonuna kadar bir aksilik çıkarmayıp durmadan dönmeli.

İllüstrasyon-Sadi Güran

öpsün.

 Parmak uçlarımı
 Dizlerimin arkasını
 Ayaklarımın altını
 Dirseklerimi
 Koltukaltımı
 Gözlerimi
 Bir de saçımın her telini öpsün. Beni çok sevsin.


 >buradayım<

27 Kasım 2010 Cumartesi

kendi kendime sesleniş.

>Sadi Güran< 

Seni seviyorum.

benzerim.

















Bant dergisi 62'den bir sayfa-Sadi Güran.

yaşlı ben.



Bence bu,
benim gelecekteki halimin portresi. 
Gözlük eksik bir tek.
Her şey tamam değilse.









Charlotte Rampling portre-Sadi Güran.

ana yüreği.

Uzaylıların varlığına ve bir gün dünyamıza gelip onlara ait olan insanları alacaklarına inanan biriyle tanışmıştım. Üstelik dünyaya ait olmadığını da düşünüyordu. Eğer uzaylılar gelirse onu da alacaklardı. Çünkü asıl ailesi onlardı,burdakiler değil. Aradan bilemiyorum ne kadar zaman geçti,o insanla bir daha konuşma fırsatım olmadı. Çok aradım. Bulamadım.

Ailesi onu gelip almış olmalı. Ana yüreği bu. Uzaylı da olsa anne yani sonuçta. Gelmiştir. Almıştır.

-Anneler çocukları için her şeyi yaparlar.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Özür.

Rüyamda ip atlıyordum ve fonda >bu şarkı< çalıyordu.

Kış tam gelemedi. Geliyorsa gelsin. Gelmiyorsa ebediyen kalsın orda. Sevmiyorum ben. Baharı bekletiyor. Ben de baharı bekliyorum. Hayatım boyunca çok bekledim ben. çok özledim falan da. Şimdi de geldim kış'a kızıyorum. Kabak ona patladı. Kış,senden özür diliyorum ama sen de gel artık be!

Teşekkür.

Bugün yeni bir hayal edindim. İşte bu:
Amasra!

Bütün gün hayalini kurdum da kurdum. Deli gibi de mutlu oldum. Hala da mutluyum. Beni mutlu ettiği için Amasra'nın hayaline teşekkür eder ve gerçeğini öperim.

23 Kasım 2010 Salı

20 Kasım 2010 Cumartesi

Mahjong.

Bi' oyun var. Mahjong. Adı bu. Bilen bilir. Bilmeyen de "aman ne oyun lan bu ne" der. Ben çok seviyorum. Ama yalnızca internet ortamında bi' yerdekini ve bi' tanesini. Yani o başka benim için.
Oyunun müziğiyse tam bi' meditasyon. Ötesi yok. Çok sinirlenince oynanmaz da ne bilim işte çok sıkılınca falan oynanır. Müzik baya bi mayıştırıyor. Sıkıntı falan unutuyor insan. Oyundan daha çok müzikten etkilendiğim nasıl da belli oldu.

>Bu oyun işte<

Mary&Max.



Mary'nin ve Max'in arkadaşı olmak isterdim.
Beğendiğim filmleri çok kıskanırım. Öyle ulu orta konuşup tavsiye etmem. Sanki bi' başkası izlerse benden daha çok sevicekmiş de filmdeki karakterlerin haberi olucakmış,hissi var bende. Ama sanki yani. -sankiden biraz fazla olabilir,tamam.- Bu film başka. Gerçekten. Laf olsun diye değil. Başka yani. İzlenmeli. Tabi kimse benden daha fazla sevemez. O ayrı. Sevmeyin yani. Bozuşuruz.

19 Kasım 2010 Cuma

zaman.

Kardeşim büyümüş. Arabada dizime yattığı zaman anladım. Önceden bacaklarını kıvırdığında sığardı..

7 Kasım 2010 Pazar

Başımıza her an her şey gelebilir!

-Binanın tüm katlarında,aynı yerde tuvalet olması özellikle klozetlerin aynı hizada olması beni korkutuyor. Tuvalete girince hemen uzaklaşmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Çünkü ~ya tavan çökerse ve üstümdeki klozet tepeme düşerse üstelik o an orda da insan varsa ve yetmezmiş gibi bi de bi alt kata düşersek üstelik alt katta da insan varsa,kaşar/köfte/marul/domates vb. şeylerin ekmek arası oluşu durumuna düşersem!~ düşüncesi var bende. Çok fena çok.

-Duştayken o suyun aktığı delik var ya,heh işte! oradan döne döne akan su da beni ürkütüyor.ya da o delik. tam ayıramıyorum. Sanki beni içine çekicekmiş gibi! Çok korkunç değil mi?!

~Banyo,tuvalet falan buralar hiç güvenli yerler değil.Hiç!

ben böyleyim.

-Yatakta sırtüstü uyumaktan hoşlanmakla,yüzüstü uyumaktan hoşlanmak farklıdır. Ben ikisinden de hoşlanıyorum,ama çoğu zaman yan yatarım.

-Mandalina çekirdeği olmak istemezdim. Çekirdekli mandalina sevmeyen bi' yığın insan var ne de olsa. Karpuz çekirdeği olmak isterdim ama. Nasılsa çekirdeksiz gibi bi' alternatifi yok. Bana mecbur olurlardı o zaman. Sevmeseler bile reddedemezlerdi. Yeterince reddedildim zaten. Mandalina çekirdeği olursam buna dayanamayabilirim. O derece.

-Çok çikolata yememe rağmen hala tatlı olamadım.

merhaba.

"Merhaba" Farsça kökenli olup "benden size zarar gelmez" anlamına geliyormuş.

-Merhaba!

kaos kuramı.

Bende kelebek etkisi:
Özlem,dayanılcak gibi değil benim için. Çok özleyince iştahım kaçar. O zaman pek yemek yiyemem. Sonra bayılırım.-ki hiç acımam bayılırım açlıktan-  10sn içinde ayılamazsam beynimde kalıcı hasar meydana gelir. Özlediğim insan da üzülür,onu özledim diye olduğu için. Ben de benim yüzümden üzülsün istemem. Özlediğimi düşündüğümden yani. Özetle,çok özletmesin,yakınımda olsun falan.

-Düşünceli bencilim.

5 Kasım 2010 Cuma

Bu gece.

Bu gece,hafif.
Bu gece,cüretkar.
Bu gece,fazlaca davetkar.
Bu gece,hızlı.
Bu gece,kelimeli cümleli.
             susmalı değil. Bakışmalı,hiç değil.

sevgi.

Bi zamanlar sevdiğim birinin aldığı yün çoraplar artık ısıtmıyor ayaklarımı.
Aslında hiç ısıtmıyormuş. Sıcacık tutamıyormuş ayaklarımı.
Terletip,soğutuyormuş falan. Götlük yapıyormuş da ben hiç anlamıyormuşum sanki ya da anlıyormuşum da anlamazlıktan geliyormuşum.

~İşte sevgi,böyle katlanmalı bişey. Kör gibi de,diyorlar hem. Mal bu sevgi. Terletip,soğutuyor bendeki yün çoraplar gibi. 

Sevginin tanımı: "İnsanı bir şeye ya da bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygudur." demişler yine de. Öyle olsun bakalım.

3 Kasım 2010 Çarşamba

yunanlılar değil yunanlar.

Hera,kocası Zeus'un nymphelerden biriyle düşüp kalktığından kuşkulanır.Öğrenmek için koruluğa nymphelerin olduğu yere gider. -nymphe:dağ perisi gibi bişi- Koruda güzel Ekho,arkadaşlarıyla oturmuş konuşuyordur. Hera'nın geldiğini sezen nympheler kaçışmaya başlarlar. Yalnız Ekho kalır. Hera da olsa olsa bu güzel peridir Zeus'un fingirdediği diye düşünür. Sonra dilden dile dolanan haksızlığını kullanarak Ekho'yu cezalandırır. Ekho,artık konuşamayacaktır. Kendinden önce kim konuştuysa onun son kelimesini tekrarlayacaktır. Ekho'ya zor gelir bu. Bigün sevdiceği Narkissos'u görür ve fırsat bu fırsat karşısına çıkar fakat konuşamaz. Narkissos kaçar gider. Ekho da bu olaydan sonra kendini mağaralara vurur. Oralarda yaşar. Hala da oralardadır. Kim yüksek sesle bir şey söylese sonunu tekrarlar.

-İşte böyle. Yunanlar hüsn-ü talil'de bi numara.

Regl.

>burdan unutalım içimiz yana yana< 

“Birine gününün nasıl geçtiğini sorduğunda
bunu sormanın sebebi kendi gününü anlatmak istemendir. Birine aşık
olmanın sebebi, onun sana aşık olmasını istemen.”
 

                                                                  -Chuck Palahniuk

 

~Bugün çok duygusalım.Buhranlarda falan da olabilirim. Çok sıkıcıyım da hem.Şöyle de bişeyim var; İstanbul sokaklarında sabahlamak istiyorum. Botlarım,kocaman montum,boş bi bank,bikaç kedi köpek falan.Biraz alkol kanıma karışmış da olabilir.Burnum soğuktan donmuştur da. Öyle işte. Aslında içim yana yana unutma durumunda değilim şu an. Metrisin önündeyim Edip Akbayram'la.. Neyse nokta

 

-Günün nasıl geçti ?

30 Ekim 2010 Cumartesi

Karşıki dağlar.

Karşıdaki dağda ahtapota benzeyen bi' kayalık var. Çook önceden burası denizmiş.
O derece ahtapota benziyor kayalık yani.

>ahtapot bahçesine buyuralım<

29 Ekim 2010 Cuma

28 Ekim 2010 Perşembe

İnsanlar. #iki

Bütün gece boyunca rüzgara ninni söyledim. Yine de dinmedi fırtına.
Çok canı yanmıştı belli. Önüne gelen her yere hızla savurmuştu kendini düşünmeden. Şimdi ise bu deli gibi esen rüzgarın şefkate ihtiyacı vardı. Kimse anlamadı. Herkes en derin yerlere sığındı ve kaçtı rüzgardan.
Zaten şefkat sahibi insanlar azıcık kalmıştı dünyada. Bu azınlık da uyuyordu geceleri. Geceler onlara göre değildi. Bu yüzden gece olurdu kötü şeyler.
Sonra;sonra,düşüncelerime nokta koyup pencereyi açtım. Rüzgara sarıldım. Ardımdan gece sessizleşti ve usulca dindi fırtına.
Dünya,bir şefkatli insanı daha kaybetti böylece.

25 Ekim 2010 Pazartesi

onyedinisan.


-Lee Jun Ki.
~Bu dünya harikası da on yedi nisanda doğmuş. Bence bu,benim olması için yeterli bi sebep. Yani,çok isterim. gerçekten.

24 Ekim 2010 Pazar

İnsanlar.#bir

Bugün gökyüzü daha fazla gösteremedi yüzünü yine. Beyaz bulutlar,mücadele etmelerine rağmen gri bulutlara yenildiler,ve yine gökyüzünü gri bulutlar kapladı. Yeryüzündeki kimse bu durumu farketmedi bile. İnsanlar, Zeus'a inanmayı bıraktığından beri, gökyüzünde olanları umursamıyorlar;gökteki duyguyu hiç sorgulamıyorlar. Hep kendi ruhlarıyla ve duygularıyla ilgileniyorlar..
Evet,Tanrılar bencildi belki;ama şimdi insanlar daha benciller ve kendilerince tanrılar.

22 Ekim 2010 Cuma

Küresel ısınmayla ilgili bir tespit de benden.

"bu aralar bayagı sıcak oluyo ama ya kuresel ısınma" 
Nü : "insanlar birbirlerine bu kadar yakınlaşırlarsa olacağı bu.. ahlaki değerler sıfıra indi. herkes önüne gelenle düşüp kalkar oldu. e doğal olarak ortam sıcak oldu. very hot yeaani. e bi bizde değil bu tüm dünyada böyle. o yüzden wtf?! küresel ısınma ! 
ivit güzel açıkladım."

"harikaydı ama saçmaydı da"
          Nü: "heyır değildi. bu ufacık paragrafta süpersonik bi taşlama ve ahlaki değerlere duyduğum saygı yatıyor."
"insanların birbiriyle yatmalarıyla kuresel ısınma ne alaka "
            Nü: "şimdi we believe in Allah ! e biz yattık.siz yattınız.onlar yattılar. hot bi ortam oldu yeaani. e doğal olarak ahlaki değerler sıfıra indi. inandığımz adama ters böyle şeyler bilirsin. hemen naptı ?! al dedi çocuklarını git dedi !  dünyayı alıştığımızdan farklı olayları olan değişik bi ortama çevirdi. sırf ortamdaki hotlık geçsin diye."

Bok karı.

İstanbul'a benzer bir şehirde yurtta kalıyorum. O gün sıkılıp dışarı çıkıyorum. Karşıma sağlık merkezine benzer bi mekan çıkıyor. Merak edip içeri giriyorum. İçeride simülasyon cihazları var. Denemek istediğimi söylüyorum. Can sıkıntısını geçirebilir. Dalgıç kostümüne benzer bir kıyafet giydiriyorlar. Koşu bandına benzer bir mekanizmaya çıkıyorum. Bu simülasyon cihazı. Ve başlıyor.. Gördüğüm bir poligon. Poligondayım. Karşıma hayatım boyunca kızdığım ya da hoşlanmadığım ve benim gibi dalgıç kostümüne benzer giyinmiş insanlar çıkıyor. Elimde silah. İçgüdüsel olarak ateş etmem gerektiğini hissediyorum. Önüme çıkan her insanı vuruyorum. Hayatıma giren ve beni kızdıran herkesi! Ve bitiyor. Bir sonraki cihazı kullanmak için koşu bandımsı mekanizmadan iniyorum. Bu seferki yakın dövüşmem için tasarlanmış. Sevmediğim insanlar yine benim gibi giyinmiş karşımdalar. Bi tanesi bana vuruyor. İşte sinirimin patlak verdiği an. Yıllardır dövüş sanatlarıyla ilgileniyormuşçasına başarılı ve estetik darbeler indiriyorum karşımdakine. Ta ki o hareketsiz kalana kadar. Sonunda yine insanlar tükeniyor. Cihazdan ayrılıyorum. Şİddet uygulamanın verdiği hazla gülümsüyorum. Buna engel olamıyorum. Çok mutluyum. Tıpkı piyangoda büyük ikramiyeyi tutturmuş gibi. Ani ve yoğun bi mutluluk.

Sonra merkezdeki dört kadın,yanıma gelip üzerimdeki kostümü çıkarmaya başlıyorlar. Kendim yapabileceğimi söylüyorum. Soyunuyorum. Koşarak gelen iki kadında sıradan kıyafetlerim var. Giyiniyorum ve bir yandan da süper mutlu bir gün geçirmişim gibi hissettiklerimi bu insanlarla paylaşıyorum. Arkamı döndüğümde önümde iki sandalye görüyorum. Biri boş,diğerinin üstündeyse bir şırınga ve içi,bilmediğim bi sıvıyla dolu tüp var. Gördüklerim aniden bulanıklaşmaya başlıyor. Hafifçe sandalyeye oturtuluyorum. Şırınga ve tüp sağımdaki sandalyede. Bunların ne işe yaradığını soramadan ağzımdan yarı uyuşuk yarı mest olmuş ses tonumla "sağ kol mu sol kol mu?" diyor ve sırıtıyorum. Sağımda olduğunu bildiğimden sağ kolumu uzatıyorum. Artık iğneye hazırım.

Etraf hala bulanık. Arkamdan bir el başımı sola yatırıyor. Karşı koyamıyorum. İğneyi sağ yirmilik dişimin hizasında boğazıma saplıyor. Hiç acı hissetmiyorum. Hissettiğim tek şey,iğnenin boğazımda açmak istediği delik için uyguladığı darbeler. Sertçe itmeler,dairesel biçimde hareket ettirmeler.. Sonra tüpteki sıvı enjekte ediliyor. Boğazımdan aşağıya doğru süzülen sıvıyı hissedebiliyorum. Her şey kusursuz. Etraf aynı.. Bulanık. Hafifçe iğneyi çıkarıyor arkamdaki. Boğazımda açılan minik havalandırmadan nefesimi hissedebiliyorum. Çok serin. Arkamdaki el bir kutu çıkarıyor. Kutu,minik kahverengi yuvarlak cisimlerle dolu. Bir tanesini alıp iğnenin deliğine sıkıştırıyor. Eliyle başımı yine sola yatırıp iğneyi açtığı deliğe sokuyor. Minik kahverengi cisim boğazıma yapışıyor. Bir böcek gibi boğazımda tutunduğunu hissedebiliyorum. Artık iğneye veda etme zamanı. Görüntü netleşiyor. Delikse yok olmuş gibi hissediyorum. Kafamı çevirip arkamda kimin olduğuna bakıyorum. Onu tanıyorum..
Yurt müdürü Sevinç Hanım..
Uyanıyorum.

-O kadından hoşlanmıyordum başından beri zaten. Al işte. Bok karı.

20 Ekim 2010 Çarşamba

sağlıklı yaşamın sırrı.

Kitap okumak beyni geliştirir;şarkı ezberlemek kalp ritmini düzenler;özlü söz kullanmak vücut ısısını dengeler;ve çok gezen kansere yakalanır.İşte bu yüzden "okumak" insan sağlığı için en gerekli şeydir. Tabi, 'insan olmayan' canlılarda okuyabilir. Onların sağlığına ne gibi bi etkide bulunduklarını bilemem ama tahminen felç etkisi yaratacaktır. Bütün beyin fonksiyonları durup adam gibi enine boyuna düşünecektir. Yani,bence.

18 Ekim 2010 Pazartesi

o'ndan sonra.

Oku,dedi.Okumalısın.
Senden sonra;tamam, dedim.

Bir peygambermişçesine yüceltti zihnim onu ve cümlelerini. Sonra hiç konuşmadık. Öylece yürüdük.Uzaklaştıkça uzaklaştık yolda birbirimizden. Oysa uzak olmak istemiyordum. Ve kısa bir süre sonra çoktan ayrılmıştık. Şimdi ondan uzakta kitapların arasında bi kalabalıkta yaşıyorum ve hep okuyorum.

-Benden sonra,oku.Okumalısın.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Hayal,kırar.

>burdan başlar<

İnsanların, bembeyaz bir sabaha uyandığı günlerde uçtuğuna inanır mıydınız? Hayır,kar değil. Bembeyaz bir bulutun tüm dünyayı kapladığı günlerde yalnızca. Görünen her yerin pamuk gibi olduğu günlerde işte.

O,buna inanmıştı. En büyük hayaliydi uçmak,bembeyaz bulutlar arasında. Ve bir sabah beyazlığa uyandı. İnanamadı gözlerine. Pencereyi açtı ve eliyle beyazlığı yokladı. Gözleri haklıydı. Odasına bile doluvermişti yavaştan,bu beyazlık. Hemen en beyaz kıyafetlerini giydi. Sonra,yere eğilip hamsterını aldı kafesinden ve minik fileli bi' keseye koyup boynuna bağladı. Hamsterını pek severdi. Onu bugünden mahrum edemezdi tabiki.Tek düşündüğü, yere bu denli bağlı kalmanın son derece can sıkıcı olduğuydu. Pencereye yaklaştı.Ölesiye heyecanlıydı. Usulca tırmandı pencereye. Hafifçe öne eğilip kollarını açtı ve bedenine izin verdi. Hızlıca aşağıya uçuyordu.Aşağıya uçuyordu. Aşağıya...düşüyordu. Mutluluktan uyuşmuştu ruhu. Ve ölüm tuttu onu.

Sonra;sonra,sis dağılınca iyice,ondan geriye yalnızca hayal kırıklığının gözle görülen hali kalmıştı.

15 Ekim 2010 Cuma

Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde.

Şimdi bi masal anlatıcam.


- Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde. Tatlı bir kız yaşarmış, Boğaziçi'nde. İşte bir sabah erken, masal böyle başlamış. Delikanlı genç kıza, iskelede rastlamış. Bakışmışlar göz göze, gören kimse olmamış. Fakat denizde dalga, oynamaya başlamış.
Delikanlı yaklaşmış, ne kadar güzelsiniz. Güzel kız uzaklaşmış, fakat siz de kimsiniz. Ben bir erkek meleğim, bırak yanına geleyim. Ellerimi sürmeden, gözlerimle seveyim. Olamaz hayır hayır, annem çok kızar buna. Beni kenara ayır, git takıl şuna, buna. Şayet istersen beni, bize yolla anneni. Söz veriyorum sana, olacağım gelini. Oğlan buna inanmış, bir ok gibi yaylanmış. Evin yolunu tutup annesine yalvarmış. Koş git al kızı bana delireceğim ana. Yoksa oğlun ölecek siyah gözler uğruna. anne atlamış gitmiş içi titreyerekten. Güzel kızcağız açmış kapıyı gülerekten. Demiş hanım geç kaldın bak artık evlendim ben. Bekledim de gelmedin, yaya kaldın bu işten.



>eski günler eşliğinde<

japon şiiri.

ame,kiri,yuki.
watashi wa koi ni ochita.
watashi to issho ni go tazai kudasai.

_______

sis,yağmur ve kar.
aşık oldum.
lütfen benimle kal.

_______

Haiku yazdım kendimce.
Bu da gerçek Haiku:

"kimonosu ipekten şemsiyeli azumi
 ipekböceğinden
 kokardı..."

-Arzuhimi Hanzo.

sıkılmak fiilini çekimledim.

Kötü yola düşmüş üzüme ne denir?
-Şarap.
Limon ne zaman sıkılır?
-Benim gibi yalnız kaldığı zaman. hedele hödöle. of.

10 Ekim 2010 Pazar

Japon.

>Mizuki Nana_Hime Murasaki<

Bu ırka olan sevgim çok derinden.Keşke onlarla yaşayabilsem.Sevseler beni falan.Öyle duygusal ihtiyaçlarım var.

6 Ekim 2010 Çarşamba

noktalı virgül.

"Elinden geleni yaptıktan sonra,
Sıra ayaklarından geleni yapmakta;
Gitmek gibi mesela." 

-Sunay Akın.

Solcu erkeklerin genelinin sağcı erkeklerden yakışıklı/çekici falan fişman olmasının bi sebebi olmalı. Kesin vardır yani. Bilen biri bana söylemeli acilen.
Ben depremi tahmin etmiştim. Bi gece önceden çok köpek uludu. Dağ başında olmamın bu tespitle bi alakası yoktur. Keşke gidip karınca yuvalarına da baksaydım. Garantilerdim tespitimi. Bi dahaki sefere artık. Nasılsa benim yüzümden kimse ölmedi bu kez.

3 Ekim 2010 Pazar

bendim.

halkarasında 'sapık' diye tabir ettiğimiz şu gizli numaradan arayan tiplerdenim şu sıralar. ama sapıklık sayılmaz benimki. insanların tekdüze giden hayatına renk katıyorum..gerçekten.
mezdekeyi çocukken çok severdim. arayamadıklarıma gelsin o zaman hemen şimdi;
>Mezdeke_Ya El Yelil<

-özümde çok iyi bi insanımdır.

damga.

sen uzattığın elini tutmayan ele mi dargınsın yoksa tutmayacak bir ele uzattığın için kendine mi kızgınsın? diyor ve güne damgamı vuruyorum. -mai geol,izlediğim en 'cici' diziydi. arada hatırlasam iyi olur. eğlenirim falan belki.

-çekik gözlü zenci hayal etmek gibi.

deprem.

Ben hep depremde öleceğimi düşündüm.ya da hayal gibi bişi.baya baya böyle kurdum kafamda yani. Bugüne kadar hiç deprem yaşamamıştım.Ve sonunda.. 5sn kadar bardaktaki su gibi hissettim kendimi. İyi ki deprem bi yerde olduğunda tüm dünya falan etkilenmiyor şimdilik. Değilse kardeşimi nasıl kurtarmaya çalışırım. Evimden yeterince uzaktayım.

-Sanki hayallerimi gerçekleştirmeye gelmişim ünlü deprem bölgesine.

1 Ekim 2010 Cuma

Yavuz Çetin'i de O'nu da çok severim.

Havada geçirmekte olduğum bi' günde rastladım ona. Öylece birbirimize yaklaştık.
Önce o;
~İstanbul'a ait olmalısın,dedi.
-Kimse bil(e)mez.evet,dedim. Ya sen ?
~Oyuncak Dünya'danım.

Uzun uzun kendi dünyasından ve buralarda beni aradığından bahsetti.
sonra ekledi,
~Köleyim.Orda yaşamak istemem.Ne olur kurtar beni!

Ne yapacağımı bilemedim-zaten hiç bilmezdim- ondan uzaklaşmak istedim.

-Gecenin rengi kapladı burayı.Gitmeliyim.
~Bodrum gecesi yüzünden.dedi.
ve tekrarladı:
~Kurtar beni.

Dünyamı iyi biliyor,dedim içimden.Dışımsa sessizdi.
ve yine önce o;
~Bilmem neden inat ettin..Çok istiyorum..Sadece senin olmak..O zaman her şey biter ve hiç düşünmezsin her şeyi. Lütfen hisset beni. Anca böyle kurtulurum. Senin İstanbul'a olduğun gibi ben de sana ait olurum.

Öylece kaldım.Gitsem ağlardım.Oysa ağlamayı sevmem ben.
sonra bu kez önce ben;
-Benimle uçmak ister misin? dedim.

ve dediği gibi oldu.Her şey bitti.Hiç düşünmedim.Bu bizim öykümüz.
bu da onun şarkısı;
>o'nun şarkısı<
aslında biz'im.

sıcak kış günü.

-aşık oldum ben.
~hoşgeldin.kime?
-sana.
~gel,otur şöyle.soluklan.sana sıcak bi' kalp getireyim..

sıcak kalpler,sıcak gülüşler,sıcak eller,sıcak bakışlar,sıcak kahveler,sıcak odalar..sonunda kış gününü ısıtmışlardı birlikte.ve o gece herkes terledi..

green bi day.

bugün çok green bi day. biri uyuyanları uyandırsın. çünkü september ends.
ve eylül de bitti.yeniden.
yaz'ı şimdiden özledim..kış hiç gelmese keşke,diyorum bazen.ama gelmezse nasıl sevebilirim ki onu..

-gitmezsem nasıl sevdiririm ki kendimi..


>eylülden önce,eylül sonrası için.<

30 Eylül 2010 Perşembe

sensiz olmaz.

Bu sabah yalnız uyandım.
Sensiz olmaz.

Meğerse Karayiplermiş gittiğim.Kabuk Adamım da oradaymış.Fakat ben onun için pek bi kimse değilmişim falan.Uçak hiç rötar yapmamış.Ben de zaten hiç güzel öykü yazamazmışım.Bok gibiymiş her şey.Yine de o Kabuk Adammış işte.Yeter.Daha ne.Benim Kabuk Adamımmış.

Kahvaltım anlamsızdı.
Sensiz olmaz.

Geçenlerde aldığım üç bonibonun kapaklarında çıkan harfler benim kadar kimseyi mutlu edemez.Bahse girerim. Yani mutluluk ölçer icat edildiği zaman.

Hep tekdüze her şey dümdüz.
Sensiz olmaz.

Çoğu içimi ciddi almıyor.Artık ben de şüphe eder oldum.Belki de yavaş yavaş emiyorum salgıladığım sevgiyi. Çünkü "sensiz olmaz".

Sen uzaktasın,ben uzanmış.
Sensiz olmaz.

Yine kendi kendime sormadan duramadım.Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım..

>Bülent Ortaçgil_Sensiz Olmaz<

Hasta.

Hemen hasta olurum.Hiç acımam kendime.Hemmen! Bi' de hastayken çok duygusal oluyorum. Bülent Ortacgil-Sensiz Olmaz'a bağlıyorum. Öyle ki mp3ün şarjı bitiyor. Bi sensiz bi de şarjsız olmaz be güzelim,gibi kıro diye tabir ettiğimiz argo edebiyatı fışkırıyor içimden. Acilen iyileşmem lazım. Yani artık lütfen.

Keşke mikroplarla bi anlaşma yapabilsek falan.Anlaşma şöyle başlayabilir mesela;
Madde 1-Sümüğümü akıtmak yok.
Madde 2-Sesimi değiştirmek yok.
Madde 3-Başımı da ağrıtmak yok.
Madde 4-bla bla.. evet çok adil bi anlaşma oldu.hıı hı.

Neyse.İyileşmem gerek.Bu kadar.

-Çorba yapıp içsem seni.Anca böyle iyileştirirsin beni.

gök'yüzü.

Güne bulutsuzluk özlemiyle başlamak için oldukça erken bi' tarih bence..Gökyüzü ağlamış gece. Hiç haberim olmadı.Eğer olsaydı sırtını sıvazlardım gözlerimle.Tamam,derdim.Ağlama,geçicek bu kış da..O da hasret güneşe. Ben de. Gökyüzü ben gibi.. Ben gök'yüzü.

-Merhaba.

23 Eylül 2010 Perşembe

Hayal et.




>John Lennon'la hayal et.<
 
Cennetin olmadığını hayal et
Eğer denersen bu kolay

Altımızda cehennem yok
Üstümüzdeyse sadece gökyüzü var
Hayal et bütün insanların
bu gün için yaşadığını...
Hiç ülke olmadığını hayal et
Bunu yapmak zor değil
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok

Ve din de yok
Hayal et bütün insanların
hayatı barış içinde yaşadığını
Mülkiyetin olmadığını hayal et
Yapabilir misin merak ediyorum
Açlığa veya açgözlülüğe gerek yok
İnsanların kardeşliği
Hayal et bütün insanların
Tüm dünyayı paylaştığını
Benim bir hayalci olduğumu söyleyebilirsin
ama tek ben değilim
Umarım bir gün sen de bize katılırsın
Ve dünya yekvücut olarak yaşar.



John Lennon-Imagine

20 Eylül 2010 Pazartesi

olmayın.

Ulaşılması güç insanlara kızıyorum.Yeni aldığım çayla kantinden çıkarken bana birinin çarpmasından daha çok kızıyorum.Sinir oluyorum.Onlardan olmasın benim tanıdığım kimse.Çünkü kızmak istemiyorum.


-Doğum günlerinden hoşlanmıyorum hem.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Üst model insan.

Bence.Yamuk-eğri duran,bakarken kafamızı eğmemizi gerektiren şeylerde aslında kafamızı eğmemeliyiz. Dünyadaki bütün canlılardan daha süpersonik niteliklere sahip ol.Sen gel yamuk bi' şeye bakarken kafanı eğ. Oldu mu yani şimdi.
İşte bu, insanlığın karizmasını sarsan bi eksilik. Şimdi, burdan sesleniyorum.

-Sevgili Yaratıcı.En kısa zamanda bu eksikliği mucizevi bi' şekilde bizden sonraki nesillerde tamamlamandır dileğim.
Şöyle ki kafamızı eğmek zorunda olmayalım. Gözlerimiz eğilsin bükülsün falan.Sen uygun bi' yol bulursun. Bi' üst model lazım yani illa ki. Biz de sıkıldık hem.Hadi kolay gelsin.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Özlem.

özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin

özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen

 

özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin

özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen

Oruç Aruoba

 

-Ben hep bi' özlem içerisindeyimdir.

-se,-sa.

-Galyalı Asteriks,Oburiks,Trajikomiks, Tam Otomatiks gibi isimlerimizin sonunda "iks" olsa; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Her evdeki ışık/lamba anahtarı/düğmesi çocukların yetişebileceği yükseklikte olsa; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Tükenmez kalemler,adı gibi mert olsa; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Dişlerimizin arasına yediğimiz herhangi bir şey kaçmasa; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Sualtında nefes alabilsek; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Tüylerimiz olmasa; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Farklı dilleri konuştuğumuz halde hiç dil öğrenmeden birbirimizi anlayabilsek; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Hiç kabız olmasak; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Teknoloji bu kadar gelişmiş olmasa; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.

-Bi' gece ansızın odamızın sonuna kadar açık penceresinden Peter Pan girse,birlikte uçarak uzaklaşsak; her zaman çok mutlu olcakmışız gibime geliyor.


12 Eylül 2010 Pazar

Hikayesi.

Rastladı.Araştırdı.Takip etti.Etkilendi.Aradı.Buldu.Aldı.Gitti.Gördü.Konuştu.Mutlu etti.Mutlu oldu.Sevdi.Geldi.Okudu.Yazdı.Dinledi.Süt içti.Kışı sevdi.Anlattı.Takip etti.Düşündü.Konuştu.Üzüldü.Okudu. Okuyor..

-Her kış mevsimi okurken süt içer.

Geleceğe yönelik şeyler #iki.

En yakın zamanda kozmetik merkezine gidip saç boyası alsam iyi olur.Yaşım kırka geldiğinde ağaran saçlarım pek çekici gelmeyebilir erkeklere. Hem kırklı yaşlarda işim,param ve eşim olacağı ne malum.Param varken alayım ben bu boyayı iyisi mi.Eş parayla alınsa neyse..

-Geleceğe yatırım bu.Saç önemli.

8 Eylül 2010 Çarşamba

İkiz.

Sen ağladığında anca iki nefes kadar dayanabilirim gözyaşlarımı tutmaya.Aslında 'senden başka' kimsenin gözyaşları,benim gözyaşlarımı durdukları yerden düşsün diye iteleyemez.Sen ağladığında ben de ağlarım. Çünkü biz göz pınarı ikiziyiz.
-Senin gözlerin ıslandığında ıslanır benimkiler de.sonradan.sevgiden.

Berberi erkeği olmak

Berberi ırkında bana ilginç gelen bir gelenek; erkeklik ispatı için yenmesi gereken keçi taşağı. Hiç 'cinsel organ' falan diyemicem. O zaman iğrenç olmaz yani bence. Oysa ben bazı insanlarla ortak yön yaratmaya çalışıyorum şu anda.Berberi erkeklerinin onlara çok onur veren bu gelenekleri bana çok acınası geldi. Eminim herkes biraz iğrenir,acır yani.

Berberilerde kadın-erkek eşitliği lafına gerek yok gibi.Orada şöyle bi' durum mevcut, taşak yiyenler ve yemeyenler hiyerarşisi. Evet. Bence yani.

Kuru.

İki gündür yağmur uğruyor buraya.
Hal hatır bi' de seni sorup gidiyor.
Sen burda olsan gitmez belki.
Hem ıslanırız da.

Geleceğe yönelik şeyler #bir.

Dalin alıcam kendime nokta
Eğlenilcek erkekler geliyor hep Pantene'e Elidor'a.Ben Dalin'le yıkanıp sokağa çıkıp gezicem fıldır fıldır.Bebek şampuanı kokusuna gelen erkeklere bakıcam. İşte evlenilcek olanlar onlar. İsim adres falan alıcam. İlerde lazım olur.

-Annem hep 'geleceğe yönelik bir şeyler yap' der. Bi' yerden başlamak lazım,diye düşündüm.

Cinsiyete mahsus.

Otobüste yer ayırtıcam.aradım firmayı.
"bayan yanı boş yok" dedi.
erkek yanı da olur,dedim.
"aman bayan naptınız" dedi.
ya olur gitmem lazım acilen,dedim.
"haber veririz bayan yanı boş olunca" dedi.
öf,dedim.
"erkek yanından başka boş yok efendim"dedi.
erkekleri cam kenarına dizmişin yan yana oturuversinler.benim gitmem lazım.yaratın bana bi' yer,dedim.
"yaratmak Allah'a mahsus efendim naptınız" dedi.
Kapattım telefonu suratına.



-Bence erkek-kadın yan yana oturmalı artık.Belki tanışıp arkadaş olcaklar.Belki mola yerlerinde tutkulu tutkulu öpüşcekler.Belki evlencekler lan. Niye böyle dandirik bi' engel var ki ?!  Bırakın isteyen otursun kadınlı erkekli.Varya böyle bir şey olsa dünyada savaş mavaş olmazdı. Hep seviş olurdu.Oh ne güzel.

7 Eylül 2010 Salı

Köpeklere fısıldayan ben.

Bazen hooup içime bi damla hamster ihtiyacı düşüveriyor. Bu damlacıklı anlarımda hamsterım olsun başka bir şeye gerek yok. Yemekmiş suymuş falan. Peh ! Oysa şimdi,bi damla köpek eğitme ihtiyacı var içimde. Köpeğim olsun değil bak.Köpek eğitme ihtiyacı. Hayatımda en az bi kereliğine Cesar Millan olmalıyım.

-Şşşt! (tasma çekme hareketi) Hey! (elle 'dur' hareketi)

31 Ağustos 2010 Salı

Kurabiyeler de.

En sevdiğim his şaşkınlık hissidir. Şaşırmayı ve şaşırtmayı çok severim. Acayip ama böyle. Tanıdığım herkesi en az bi' kere şaşırtmak için çok zamanım varmış gibime geliyor. Öyle değil işte. Acele etmek lazım. Acele edin yani siz de bence. Şaşırtın beni. Hem sevin falan da. Öyle şeyler işte. Çünkü "hayat kısa,kuşlar uçuyor."

-Kurabiyeler de.